01 Temmuz 2007

"Yoldan Çıkanlar” Röportajı

(Bu röportaj şu anda yayında olmayan Gezi Yorumları sitesinde yayımlanmıştı.)

“Yolda” öyle ya da böyle giderken tekere çomak sokup gidişatı değiştiren ve kendilerini yollara vuranlarla yapılmış mini röportajlar var bu bölümde. Ne olmuş, neden olmuş, neler yapmış, neler etmiş, şimdi ne yapıyor…
  
Ad, soyad, yaş, baş, memleket, gibi bilgileri alalım önce. Ne kadar detay vermek istersen…
İsmim Cüneyt Güven. 31 yaşındayım, İzmirli’yim. Konu başlığından anlaşılacağı üzere, “bir ara” yoldan çıkanlardanım. Bir ay önce, 8.5 aylık dünya turumu bitirdim, şu an yerleşik hayata uyum sağlamaya çalışıyorum. Yakın zamanda da tekrar efendice yola girip işe güce koyulacağım...

Sonra neleri seversin, nereden mezun oldun, mesleğin ne, kedin köpeğin var mı,…Kendini nasıl tarif etmek istersen…
Sürpriz olmayacak elbette: Gezmeyi, görmeyi severim. Film seyretmeyi, özellikle bilinmeyen edilmeyen cevherleri bulup çıkarmayı severim. Müziği, özellikle de rock müzik dinlemeyi severim.
1 sene Hacettepe Tıp’ta okuduktan sonra ardına bakmadan kaçmış, sonrasında ODTÜ’den mezun olmuş bir makine mühendisiyim.
  
Burcunu da söyle bari. (İstatistiklerden ilginç bir sonuç çıkar belki:))
Başak burcuyum. Burçlar konusunda öyle aman aman bir bilgim yok. Ama, bildiğim kadarıyla başak burcunun genel karakteristiği tertipli, düzenli ve titiz olmasıymış. Öyle çok da obsesif hallerim yoktur ama sanırım burcun genel özelliklerini taşıyorum...
  
Peki ne zaman yoldan çıktın?
Geçen yıl bu zamanlar. (Bkz. Ferdi Tayfur) -Yazdıktan sonra referans verme işi de alışkanlık oldu bende. Sitemde bilgi verirken wikipedia’ya, oraya buraya link veriyordum, burada da tutamadım kendimi, koydum bir bkz. Yok dedim ama demek ki var bünyede biraz obsesyon. (Bkz. Başak burcu özellikleri)
  
Yoldan çıkmadan önce ne yapıyordun?
Yabancı bir şirkette yönetici pozisyonunda çalışıyordum. Çalışma hayatına başladığımdan beri yaptığım üzere, çeşitli satınalma faaliyetleri gerçekleştiriyordum. İş hayatının dışında ise büyükşehir hayatında genelde ne yapılıyor ise onları yapıyordum: Evde TV karşısında uyuklamak, arkadaşlarla organize olup dışarıda yeme içme seansları düzenlemek, sinemaya gitmek, vb...
  
Neden böyle bir karar aldın peki? Neydi bu kararı almandaki en temel sebepler?
Çoğumuzun hayali olduğu üzere benim de her daim hayalim olan, piyangolara emekliliklere bağladığım dünya turu düşüncesi her zaman aklımın köşesinde bir yerlerde beklerdi. Birkaç km² içinde yaşarken varlığından bile haberdar olmadığımız milyarlarca hayatın neler barındırdığını, adını sanını bile duymadığımız uzaklardaki güzelliklerin ne menem şeyler olduğunu, alternatif olarak neler yaşanabileceğini merak eder dururdum.
Sonrasında, bir şeyleri bekleyerek, umarak bir sonuca varamayacağımı fark ettim. Bu işi gerçekleştirebilenlerle irtibata geçtim, araştırdım, soruşturdum. Böylelikle, dünya turu düşüncesi hülyalar aleminden indi, ete kemeğe büründü. Zihnen hazır olduktan sonra finansal olarak da hazır olmayı bekledim. Her şey tamam olunca, biraz da gözü karartıp vurdum kendimi yollara.
  
Yoldan çıkıp ne yaptın peki? Yani tası tarağı toplayıp yollara mı düştün, fıçı içinde Niyagara'dan mı atladın...? Asıl olay kısmı burası, ne yaptın, ne ettin, nasıl ettin, hepsini anlat bize…
Yola koyulmadan önce uzun bir araştırma dönemi oldu. Oralara kadar gitmişken nereleri muhakkak görmeliyim, masrafları nasıl minimize ederim, başıma kaza bela gelme olasığını nasıl düşürürüm, her zaman nasip olmayacak bu süreyi en efektif şekilde nasıl değerlendiririm gibi... 20 uçuştan oluşan ve toplu alınması sebebiyle normalinden yaklaşık 5 kat ucuza gelen OneWorld Round The World bileti aldım, aşılarımı oldum, alınabilen vizeleri aldım, izlenimlerimi paylaşabileceğim bir site (www.cuneyt360.com) yaptım ve olabildiğince hazır hale geldim. (Bkz. Hazırlık) Herkesten benzer cevaplar alıyorsun biliyorum, ama ben de tekrar edeyim: Öyle bir gecede asfalyaları attırıp da yola vurmadım kendimi.
“Tepkiler nasıldı” diye soracak olursanız... Gideceğimi, yakın çevreme yola çıkmadan kısa bir süre önce söyledim. Açıkçası, hiç bu kadar olumlu karşılanacağımı düşünmüyordum. “Neler yapıyorsun, güzelim işin var, evlenip otursana oturduğun yerde” türü bir tepki vermelerini beklediğim ailem “Madem istiyorsun, git bir dolan gel, ondan sonra evlenirsin” diye karşıladı düşüncemi... “Nereden çıktı bu, biz seni tutmayalım, hadi selametle” demesini beklediğim işyerim ücretsiz izin vermeyi kabul etti. Bu konuda daha önce duyduğum şüphenin gayet yersiz olduğu ortaya çıktı.
Sonrasında, ekim başı gibi yola çıktım. Hindistan ve Nepal’le başladım. Güneydoğu Asya’dan Okyanusya’ya, oradan da Güney Amerika’ya geçtim. 1 ay kadar Avrupa’da ve Fas’da zaman geçirip Haziran sonunda döndüm.
Sorunun derinliğinde, “oralara kadar gittiğine göre ekstrem bir şeyler yapmışsındır” türü bir yaklaşım sezinliyorum. Oralara illa ekstrem şeyler yapmak için gitmedim ama koşullar zaman zaman buralarda pek yapmadığım, yapmaya fırsat bulamadığım şeyleri çekici ya da zorunlu kıldı. Sırtımda 10 kg ile 5 gün Himalayalar’a tırmandım, (evet, bu delilikti, niye yapmışım ki böyle birşeyi) daha önce hiç dalmamama rağmen 20m’e tüple inip mercan kayalıklarını izledim, kumda 100 m yüzüstü pozisyonda bağrış çağrış aşağı kaydım, her sene 300 kişinin öldüğü uçurum kenarı çamurlu yolda saatte 50 km hız yaparak bisikletle indim, vb... Ama yaptığım en tehlikeli şey sanırım Hindistan’da şehirlerarası otobüslere binmekti! Allah düşmanımın başına vermesin.
Piranadır, çiğ balıktır, lama etidir, orijinini bilemediğim nesnelerdir, ne bulursam yedim. Otobüsten trene, uçaktan cipe, her araca bindim. Gece gündüz gittim...
Özetle, kafamda daha önce planladığım ana plan (=outline) çerçevesinde 8.5 ay boyunca canım ne isterse onu yaptım, ne istemiyorsa onu yapmadım. İnsanın bundan daha özgür olabileceği bir dönem yok. Doya doya bunu yaşamaya çalıştım.
  
Peki bunu yaptın da ne oldu? Boyun mu uzadı, Nirvana’ya mı ulaştın, Çin’de süper bir ürün bulup ticarete mi atıldın, …? Sonuç nedir sence?
Bu tip yolculukların ülkemizde -maalesef- hala pek nadir olmasından dolayı, böyle bir seyahat kararı alanların hafif kaçık ve hatta -af buyrun- manyak olduğunu düşünenlerin sayısı azımsanmayacak kadar çok. Dolayısıyla, çoğu insan “Bu adam ekstrem bir olaya imza attı, gittiği gibi gelmez, kesin acaip bir hale bürünür, bürünmeli” şeklinde düşünüyor. Yola çıkarken yakın çevremin dahi genel kanısı oralarda bir yerlerde takılıp kalıp dönmeyeceğim, yabancı bir kızla evleneceğim ve hatta din değiştireceğim yönünde idi. Doğaldır ki hiçbiri olmadı. Şu an eskisi gibi İzmir’deki evinde oturan, bekar bir müslümanım.
Temelde çok derin bir değişim yaşadığımı sanmıyorum. Bir kişilik zelzelesinden bahsetmemiz mümkün değil. Zaten yaşanmış 31 seneden sonra 8-9 ay içinde yepyeni bir insan olsaydım, ben daha önceki karakterimin sağlamlığından şüphe ederdim açıkçası.
Ben bu geziyi bir çeşit eğitim süreci olarak görüyorum. Bu yaşıma kadar evde, okulda, sokakta, işte öğrendiklerimin üzerine bir de seyahatte öğrendiklerimi ekledim. Bunların ne zaman, ne şekilde faydaya dönüşeceğini kestirmek güç. Belki de yolculuğu çıkmadan önceki Cüneyt’le, döndükten -misal- bir sene sonraki Cüneyt’i karşılaştırmak daha doğru olur.
Ama, değişimin pozitif yönde olduğu aşikar. Yolda karşılaştığım onca aksilikten, aksiliklere karşı geliştirmek zorunda kaldığım çözümlerden sonra hayatın getireceği problemlere de daha hazırlıklı, daha kabullenir ve çözüm getirir pozisyonda hissettiğimi söyleyebilirim.

Şimdi ne durumdasın? Yola tekrar girdin mi, girecek misin, yoksa nedir?
Şimdi istirahat durumundayım. Döndükten sonra birkaç hafta dinlenip Türkiye’nin doğusunda görmediğim yerlere gitme düşüncesindeydim. Ama, pilim bitmiş anlaşılan. Pek kıpırdayasım gelmedi. Yerleşikliğin tadını çıkarıyorum. (O da özleniyormuş...) Kısa bir süre sonra tekrar işe güce döneceğim. Genel kanaatin aksine, çalışmak için de gayet arzuluyum. Bunca dinlenmişlikten (zihnen tabii ki, bedenen hayli yorucuydu) sonra tekrar çalışmak, üretmek konusunda istekliyim. Zaten seyahate başlarken ben buradaki düzenimden şikayetçi olup da çıkmamıştım yola. Tabiri caizse gündelik hayatın “pause” tuşuna basıp uktemi gerçekleştirmekti isteğim. Şimdi tekrar “play” tuşuna basma zamanı geldi çattı. Sonra, tekrar yollar çağırır mı, bilemem. Ona o zaman karar veririm. Şimdi, sıra mevcudun tadını çıkarmakta ve mevcudu değerlendirmekte...

Hiç pişman oldun mu?
Pişman olunacak bir durum yok ki ortada. Gayet güzel, zevkli bir süreçti. Birçok kişinin hayal ettiği bir şeyi yapabilmekten pişmanlık duyulur mu! Yorulduğum, buraları özlediğim (özellikle sona doğru) zamanlar elbette oldu. Ona da hal çare elbet bulunuyor. Hoşa giden bir yerde birkaç gün dinleniliyor, özlenenlerle irtibata geçiliyor, eninde sonunda eski düzene dönüleceği düşünülerek gezinin tadı çıkarılmaya devam ediliyor...
  
Yolda gidenlere, yoldan çıkmayı düşünenlere, düşünmesini istediklerine veya başka herhangi birilerine son bir mesajın var mı? 
Yolda gördüm ki anormal olan biz üç beş Türk gezginin yaptığı değil, kafasında böyle bir istek olmasına rağmen yapmayanlarınkiymiş. Oralarda dış ülkelerden o kadar çok gezgin var ki... Gezen İsrailli, İngiliz, Sloven sayısını tahayyül edemezsiniz. Diğer gezginler bile ısrarla Türkler’in neden gezmediğini soruyorlardı. Tabii ki, bu işin ekonomik yeterlilikle bağlantılı olduğunun farkındayım. Ama işi salt ekonomiye bağlamak çok da doğru değil. Çoğumuzun lüks olarak görmediği bir plazma TV parasına G. Amerika’da ya da Güneydoğu Asya’da 3-4 ay gezmek, orta halli bir evin kullanılmayan arka odası parasına dünyayı dolaşmak mümkün. Bu, biraz da tercih ve kültür meselesi.
Ben, “normal”de yapmam gereken araba alma, ev alma, evlenip ev düzme gibi şeyleri birkaç sene ertelemekte bir sakınca görmedim. (Diğer “yoldan çıkan” arkadaşlarım da benzer şeyler söylemişler. Bu da gayet doğal. Hayata bakış açısı benzer insanlarız ki hepimizin böyle bir tercihi oldu.) Bu siteyi takip eden, bu yazıyı bulup okuyanların da yakın düşüncede olduğunu sanıyorum ve içlerinde böyle bir istek olanlar varsa kendilerini düşünülenden çok daha yapılabilesi olan bu harika deneyime davet ediyorum...

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home